Mevcut Lineer Ekonominin Dezavantajları Nelerdir?
Lineer ekonomi, sürekli doğal kaynak tedariğiyle dönen iş yapış şekillerinin bir sonucudur. Bu durum hammaddelerin çıkarıldığı, ürünlere dönüştürüldüğü ve kullanıldıktan veya tüketildikten sonra ürünlerin genellikle geri dönüştürülemez atık olarak elden çıkarıldığı al-yap-at yaklaşımına sebep olmuştur. Ancak bu yaklaşım çevresel ve ekonomik dezavantajları nedeniyle artan bir baskı altındadır.
Lineer İş Yapış Şekilleri
Lineer ekonomi yaklaşımla faaliyet gösteren şirketlerin aşağıda listelenen belirli bir dizi uygulaması bulunur. Bu şirketler:
• Yenilenemeyen kaynakları kullanır - şirket operasyonları için kıt veya yenilenemeyen birincil kaynakları tedarik eder veya bunlara güvenir
• Yeni ürünlerin satışına öncelik verir– şirket kısa ömürlü, tek sefer satılabilen ürün tasarımlarıyla atıkların düzenli depolama sahalarına gitmesine, yakılmasına ya da ihraç edilmesine sebep olur.
• İşbirliği yapmaz - şirket sahip olduğu bilgiyi çok sıkı kontrol eder ve işbirliklerine sıcak bakmaz.
• Yenilik yapmada ya da uyum sağlamada başarısızdır - şirket piyasaya bakış açısını korur ve gelişen pazar koşullarına uyum sağlamaz ve yenilik yapmaz.
2.1.1. Ekolojik dezavantajlar
Lineer ekonominin ekolojik dezavantajı, mal üretiminin ekosistemlerimizin verimliliği üzerinden olmasıdır. Bu ekosistemler üzerindeki aşırı baskı, su, hava ve toprak temizliği gibi temel ekosistem hizmetlerinin sağlanmasını tehlikeye atar (Michelini, Moraes et al., 2017).
“Al-yap- at” anlayışının her üç adımı da ekosistem hizmetlerini farklı şekillerde etkiler. Hammaddelerin çıkarılması yüksek enerji ve su tüketimine, toksik maddelerin salımına ve ormanlar ve göller gibi doğal sermayenin bozulmasına yol açar. Ürün yaratım sürecine de genellikle yüksek enerji ve su tüketimi ve toksik emisyonlar eşlik eder. Sonunda, bu ürünler elden çıkarıldığında, doğal alanlar işgal edilir ve genellikle toksik maddeler yayılır (PBL, 2018a).
Plastik çorba örneği
Birçok plastik sadece kısa bir süre için kullanılır, böylece ‘al-yap-at’ planını hızlıca uygulayabilirsiniz. Her yıl dünya çapında 300 milyon tondan fazla yeni plastik üretiliyor, bunların 5 milyon tonu kendini okyanuslarda buluyor. Bu miktar karaya, denize ya da kanalizasyon sistemine atılan plastiklerden oluşuyor.
Bu plastiklerin çoğu aslında karaya atılır ama nehirler ve kanallar yoluyla denize ulaşır. Bir diğer kategori ise mikro boncuklar. Bunlar şampuan gibi bakım ürünlerinde kullanılan küçük plastik granüllerdir. Zamanla plastik, bozulma ve parçalanma yoluyla daha küçük parçacıklara ayrılır. Bu işlem sırasında toksik maddeler açığa çıkabilir. Ayrıca, her türlü hayvan için plastik atıklar ve mikro boncuklar gıda gibi görünür. Böylece plastik balığın besin zincirini bozar ve kendi sağlığımıza da zarar verebilir. Dolayısıyla, ‘al-yap-at’ planındaki plastik üretimi, okyanuslar ve denizlerin ihtiyaç duyduğu ekosistem hizmeti olarak balık tedariğine zarar vermektedir (Plastic Soup Foundation, 2019).
2.1.2. Ekonomik dezavantajlar
Ekosistem hizmetlerinin yürütülmesine verdiği zararın yanı sıra lineer ekonomi, malzeme tedariğini de tehlikeye atmaktadır. Bu belirsizlik dalgalı hammadde fiyatları, az bulunan malzemeler, farklı malzemelere jeopolitik bağımlılık ve artan talepten kaynaklanmaktadır. Bu sorunlar döngüsel ekonomide çözüm bulur. Riskler aşağıda açıklanmaktadır.
1. Dalgalanan hammadde fiyatları
2006 yılından bu yana, hammadde fiyatlarının seviyesi ve dalgalanması önemli ölçüde arttı. Bu sadece hammadde çıkaran ve alanlar için değil piyasalar için de büyük sorun yaratıyor. Bu durum malzemelerin çıkarılması ve işlenmesi konusundaki yatırımları caydırır ve dolayısıyla hammadde fiyatlarının zamanla artmaya devam etmesine sebep olur. Dahası, bu fiyat dalgalanmaları şirketlerin fiyat tahmini yapmasını engeller böylece daha az malzemeye bağımlı şirketlere göre daha zayıf bir rekabetçi pozisyona sahip olurlar (Circle Economy, 2018a).
2. Kritik malzemeler
Mevcut lineer ekonomik sistemin bir başka dezavantajı da birçok şeyin nadir malzemeler kullanılarak üretilmesidir. Çok sayıda endüstri, üretim süreçleri için indiyum ve krom gibi kritik malzemeleri yoğun bir şekilde kullanıyor. Bu malzemelerden çok sınırlı bir miktar var. Özellikle metal endüstrisi, bilgisayar ve elektronik endüstrisi, elektrikli ekipman, otomotiv ve araç endüstrileri bu hammaddeleri kullanıyor.
3. Karşılıklı Bağımlılık
Ticaretteki artışın bir sonucu olarak, ürünlerin jeopolitik birbirine bağlılığı giderek daha da güçlenmektedir. Örneğin: su kıtlığı yaşayan ancak petrol fazlası olan ülkeler, tahıl satın almak için petrol ticareti yapar. Dolayısıyla, bu hammaddeler birbirine bağlıdır. Dahası, birçok malın üretim süreci suya ve yakıtlara bağlıdır. Bu karşılıklı bağımlılığın bir sonucu olarak, bir hammaddenin kıtlığı, çok daha fazla mal ve ürünün fiyat ve bulunabilirliği üzerinde ciddi bir etkiye sahip olacaktır (European Commission, 2018a).
4. Malzeme talebindeki artış
Mevcut sınırlı hammadde arzına ek olarak, malzeme talebinde de önemli bir artış öngörülmektedir. Nüfusun ve refahın büyümesinin bir sonucu olarak, orta sınıf tüketici (malzeme tüketimine daha fazla talep yaratarak) sayısının 2030 yılına kadar üç milyar artması bekleniyor. Buna ek olarak, ürün yaşam süreleri son yıllarda önemli ölçüde azaldı. Bu, Batı dünyasında artan malzeme tüketiminin arkasındaki itici güçlerden biridir. Tüketicilerden olumlu bir geri bildirim süreci olduğu için ürün yaşam süreleri hala kısalıyor: müşteriler yeni ürünleri daha hızlı istiyor ve bu nedenle "eski" ürünlerini daha kısa kullanıyor. Bu durum bir ürünün yaşam döngüsünde daha az kaliteye ihtiyaç duyulduğu anlamına geliyor ve bu da tüketicilerin yeni ürünleri daha da hızlı istemesine yol açıyor (Circle Economy, 2018a).
Sonuç olarak, eski lineer paradigmada faaliyet göstermeye devam eden şirketler artan maliyetler gibi nedenlerle müşterilerini ve piyasalara erişimlerini kaybetme riskiyle karşı karşıyalar. Ve bu lineer şirketlere yatırım yapmış olan finansal kurumlar beklenmedik kayıplarla karşılaşabilirler